Sanatçı kolektifleri ve sanat inisiyatiflerinin ideolojik güç ilişkileri dışında, nesnel ve niteliksel kriterler doğrultusunda desteklenmesi ve kültür ürünleri üretiminde içten gelen kişisel ve kolektif ifade ihtiyacına ve çok sesliliğe alan açıcı yaklaşımların geliştirilmesi toplumsal bir doğallık olarak görülmedikçe bu kulvarda çalışan bağımsız sanatçı ve küratörlerin gerekli kaynaklara erişimi bir sorun olarak sürmektedir.
Bu kapsamda, halka sanat projesi’nin 2020’in başlarında karşı karşıya kaldığı mekan(-sızlaşma) meselesi, çalışmaları için yeni gösterim alanları bulmayı ve sanat çevreleriyle ile yeni buluşma kanalları üzerine düşünüp hareket etmeyi gündeme getirmişti.
Mekansızlaşma, Moda’nın son yıllarda gördüğü yüksek rağbetle birlikte ticaretin tüm önceliklerin önüne geçmesi, birçok mekanın el değiştirmesi, kiraların artması ve zaten bir elin parmaklarını geçmeyen kültür mekanlarının giderek popülerleşen yeme-içme ve vakit öldürme mekanlarına yenilmesi ile doğrudan ilişkiliydi.
Bu akışın yanı sıra, Covid-19 süreci ile farklı bir aşamaya girildi. Salgın ve beraberinde getirdiği “yeni normal”ler, birçok sektörün yüz yüze çalışma ve ortak fiziki ortamlarda olma alışkanlıklarına sekte vurdu. Süreç ilerledikçe kültür-sanat alanındaki etkinliklerin ve arşivlerin bilgisayar ve internet temelli platformlara taşınma oranları kayda değer biçimde arttı.
Bize göre bu tutum bir zorunluluğun ötesindedir; güncel iletişim araçlarının daha etkin kullanımı ile göz alıcı uyarıcılar tarafından yönlendirilmeyen, duyarlı yeni algoritmaların yaratılmasını gerektirir. Böylece, sanatçı, küratör, yazar ve izleyici gibi yaratıcı denklemin farklı parçalarını yeniden ve insan dokunuşunu kaybettirmeyen yeni biçimlerde buluşturmak ve sanatsal üretimin farklı yönlerini fiziki mekana bağlı kalmadan erişime açmak anlamı taşır.
Bu nedenle, halka sanat projesi olarak #halkacevrimici projesini başlatıyoruz.
halka sanat projesi / İpek Çankaya
09 Haziran 2020