Konuşma Serisi: Beğeninin Teknik Yönü

Üç Oturumlu bu söyleÅŸinin diÄŸer iki oturum notları KALEM sayfamızda...
 
Ne kadar ve nasıl kontrolündeyiz?
Beğeninin teknik, anlamsal (semantik), psikolojik, ekonomik ve politik yönleri üzerine konuşma serisi
 
Deniz Defne Acerol ve Tolgay Keskin olarak, sanat ve tasarım ile ilgili fikirler üzerine konuşmayı ve nedensellikler ile düşünce zincirleri oluşturmayı çok seviyoruz.
Halka Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği de “beğeni” olgusu üzerine hazırladığımız bu söyleşi dizisini halka sanat/ galeri’de ağırlamayı kabul etti.
Üç ay boyunca üç oturumdan oluşan söyleşide “beğeni” olgusunun teknik, semantik, psikolojik, ekonomik ve politik yönleri üzerine katılımcılar ile konuştuk.
 
Eğitim ve formasyonumuz, ekipmanımız, genetik yapımız, fiziksel kapasitemiz ve tüm bunların niteliği/niceliği beğenimizi nasıl etkileyebilir? Teknolojik gelişmeler ve paradigma değişimleri ile beğenilerimiz de evrim geçirir mi? Takdir ve beğeni arasındaki ilişki nedir?
Evrensel arketipler, sembol ve anlam arayışımız, kişilik özelliklerimiz ve ruh halimiz beğenimizi nasıl etkileyebilir? Deneyimlerimiz, anılarımız ve dünyaya bakış açımızdaki değişimler ile beğenilerimiz de evrim geçirir mi? Sevgi ve beğeni arasındaki ilişki nedir?
Ülkelerin bir çağdaki dinamikleri, toplumsal seçimler ve zamanın ruhu, sosyallik ve uyum, maddi yeterlilik ve doyum beğenimizi nasıl etkileyebilir? Farklı zümrelere ve durumlara zorunlu/gönüllü uyum sağlayınca beğenilerimiz de evrim geçirir mi? Değer ve beğeni arasındaki ilişki nedir?
Yaratıcının ve izleyicinin beğenilerine yönelik bakış açılarını, nedensellikler ile çok boyutlu araştırdık. Sanat tarihinden ve günümüzden örnekler ile inceledik. Beğeninin göreceliliğini birlikte sorguladık.
 
Tüm konuşmaların düzenlenmiş metnini beğeninize sunuyoruz. Keyifli okumalar.
 
söyleşi mekânı:
halka sanat/ galeri
 
Caferağa Mh. Bademaltı Sk. No:24 Moda Kadıköy söyleşi tarihleri:
beğeninin teknik yönü: 22.04.2018
 
beğeninin semantik ve psikolojik yönü: 20.05.2018 beğeninin ekonomik ve politik yönü: 23.06.2018
halka sanat/ galeri ekibi:
İpek Çankaya, Bahar Güneş ve Yavuztan İnam
 
yazıya geçirme, düzenleme ve tasarım:
Tolgay Keskin
 
Filtre Platform
Filtre Platform; sanat, zanaat ve tasarım ile ilgili konularda araştırmayı, fikir geliştirmeyi ve yaratmayı sağlayan davetkâr ve sosyal bir etkinlik platformudur. Çeşitli ortaklıklar ile kentin çeşitli mekânlarında atölyeler, konuşmalar ve geziler düzenler. Hazine avcısı gibi keşfetmeye önem veren Filtre Platform, süreçlerin, etkinliklerin ve ürünlerin özgün, alternatif ve yaratıcı olmasına odaklanır.
Filtre; malzemeleri, algıyı ve bakış açılarını dönüştürmeye yarayan bir araçtır. Filtre Platform da aynı şekilde dönüştürücü ve ilham doludur. Sanat/Tasarım profesyonelleri ve öğrencileri ile sanat, zanaat ve tasarıma meraklı olan herkesi keşfetmeye, yaratmaya, dönüşmeye ve dönüştürmeye davet eder.
 
Halka Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği
Her türlü sanat faaliyetinin, bağımsız sanat girişimlerinin ve gençlerin sanat alanlarında etkinliklerinin arttırılmasına yönelik çalışmalar yapmak, bunların paylaşımı, desteklenmesi, çağdaş sanat ve kültürün yaygınlaşması, gündelik yaşam ile buluşturulması ve çeşitli sosyal ve ekonomik kesimden insanların sanata erişimlerinin arttırılması amacıyla 2014 yılında İstanbul'da kurulmuştur.
halka sanat projesi'nin vizyonu doğrultusunda, Halka Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği, kültürü geniş anlamıyla ele alır. O yüzden, sanat faaliyetleriyle sınırlı kalmamak üzere yaşanabilir sosyal çevre, permakültür, ekoloji ve sürdürülebilirlik alanlarında araştırma, eğitim ve yaygınlaştırıcı diğer faaliyetler yolu ile bu alanların uygulaması, bilinirliğinin attırılmasına ve yaygınlaştırılmasına katkı sağlamak derneğin kuruluş amaçları arasındadır. Dernek merkezi İstanbul, Moda'da bulunan halka sanat/ galeri'dir; şubesi yoktur.
Halka Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği çalışma alanı içinde olan konularda araştırma yapar, eğitim, seminer, konferans ve benzeri etkinlikler düzenler; yayın yapar, bağış ve yardım kabul eder; ayni ve nakdi destek fonlarına başvurur, yurt içi ve yurt dışında ortak projeler gerçekleştirir.
 
Deniz Defne Acerol
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Resim Bölümü’nden 2013 senesinde dereceyle mezun olan Defne Deniz, Sakıp Sabancı Sanat Ödülü’nü kazanmış ve aynı yıl ilk kişisel sergisini Harmony Galeri'de açmıştır. Pek çok karma sergide yer alan Deniz Defne, 2016 senesinde Mamut Art Project’e seçilmiş ve 2018 yılında Galeri Selvin'de ikinci kişisel sergisini açmıştır. Figüratif bir resim anlayışı olan sanatçı, eserlerinde antropomorfik karakterlerin yer aldığı hayaliÌ‚ mekaÌ‚nlar kurgular.
 
Tolgay Keskin
Mimar ve müzisyen. Özel Üsküdar Amerikan Lisesi’nden 2005 senesinde ve Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden 2010 senesinde onur dereceleriyle mezun olan Tolgay, İTÜ Mimari Tasarımda Bilişim Yüksek Lisans Programı ve Bahçeşehir Üniversitesi Caz Okulu’nda eğitim almıştır. 34728 Mimarlık-Tasarım’ın kurucu ortağıdır. İstanbul’da tasarım odaklı söyleşi (Yaratan Disiplinler) ve gezi etkinlikleri (Uzun Yol) düzenler. 2018 yılında sanat, zanaat ve tasarım alanlarında alternatif ve özgün etkinlik platformu olan Filtre Platform’u kurmuştur.
 
BEÄžENÄ°NÄ°N TEKNÄ°K YÖNÜ
 
Tolgay:
“BeÄŸeni” üzerine konuÅŸacağımız üç oturumluk söyleÅŸide, birbirine açılan, birbirini doÄŸuran ve birbiriyle nedensellikler kuran fikir zincirleri oluÅŸturacağız. Bu zincirler bazen gelecek oturumların konularına girmeye baÅŸlayacak. Böyle zamanlarda fikir akışlarını duraklatıp gelecek oturumlara aktaracağız. 
Deniz ile ben tasarımcı ve yaratıcıyız ama bir yandan da izleyiciyiz. Bu söyleÅŸi dizisinde deÄŸineceÄŸimiz konulara da hem yaratıcı hem de izleyici açısından bakacağız. 
Deniz ile beÄŸeni hakkında konuÅŸurken, beÄŸeninin ne kadar elastik ve plastik bir yapısının olduÄŸunu keÅŸfetmiÅŸtik. Teknik, semantik, psikolojik, ekonomik ve politik etmenler beÄŸenilerimizi farklı yönlere çekiÅŸtiriyor ve dönüÅŸtürüyor. Bu dönüÅŸümler bazen ilk hâline dönebiliyor (elastik) bazen de kalıcı (plastik) oluyor. Biz de her oturumun sonunda beÄŸeninin göreceliliÄŸi ile beÄŸenilerimizin ne kadar ve nasıl kontrolünde olduÄŸumuzu sorgulayacağız. 
Bugün beÄŸeninin teknik yönüne odaklanıyoruz. Teknik yönden kastettiÄŸimiz ise eÄŸitimimiz, formasyonumuz, kullandığımız malzeme ve araçlarımız (fırça, V.R. gözlük, yazılım programı, tuval), genetik yapımız (mutasyonumuz, hassas algılarımız, fiziksel eksikliÄŸimiz ve fazlalığımız), diÄŸer kiÅŸilere kıyasla fiziksel kapasitelerimiz, antrenmanımız ve tüm bunların niteliÄŸi ile niceliÄŸi. Tüm bunlar beÄŸenimizi nasıl etkiler?
Deniz:
Resimde beÄŸeniden söz edebilmek için öncelikle teknikten çok iyi anlamak ve malzemenin sınırlarını bilmek gerekiyor. Hayatınızın bir evresinde resim malzemelerini denemek ve sanat tarihinden haberdar olmak gerekiyor çünkü bir yargıya, teknik bir detaydaki ustalığın farkında olarak ulaÅŸabilirsiniz. Bazı ÅŸeylerin temellerinin sizde doÄŸru oturmuÅŸ olması gerekiyor. Mesela bir çizimde perspektif ve biçim hataları ilk olarak dikkatimizi çeker. Oradaki hataya gözümüz takılır ve beÄŸenme kısmına geçemeyiz bile. Bir resme bakarken onun yanlış çizilmiÅŸ yerlerine takılabilirsin; hâlbuki o resmin çok farklı deÄŸerleri olabilir. 
Sanattan anlamak için de teknikten haberdar olmak önemli. TekniÄŸe iyi hâkim olmak içinse çok fazla çalışma yapmanız ve kendi ruhunuzu terbiye etmeniz gerekiyor. Resmin temeli desendir. Resimde iyi bir tekniÄŸe sahip olmak istiyorsanız iyi bir desen çiziyor olmanız gerekiyor. DoÄŸru desen yapabilmek için saatlerce çalışmanız, hele düzgün bir çizgi çekebilmek için bazen nefesinizi tutmanız bile gerekiyor. Bu aslında insanın kendi ruhunu terbiye ettiÄŸi bir durum. 
Resmin temeli, çevremizde gördüÄŸümüz olayları, durumları, biçimleri ve karakterleri kâğıda aktarabilmek. Bu da gözlemleme yeteneÄŸi demek oluyor. Ä°yi bir beÄŸeniye sahip olabilmek için iyi bir gözlemci olmak gerekiyor. Gözlem yapmak da sabır iÅŸi. Gözlemi, bir kiÅŸiyi veya biçimi saatlerce izleyip onun oranlarını keÅŸfetmek ve onun etrafıyla olan iliÅŸkisini anlamlandırmak olarak tanımlayabiliriz.
Tolgay:
Ben konuya “iÅŸin sergilenmesi” açısından yaklaÅŸacağım. Sergilemenin akışkan olarak deÄŸiÅŸebilen üç farklı kategoride olduÄŸunu düÅŸünüyorum: teÅŸhir, anket ve diyalog. 
Bir ÅŸey diyaloÄŸa kapalı ÅŸekilde sadece teÅŸhir edilebilir. Veri toplama amacıyla bir aracı olarak yerleÅŸtirilebilir. Veya birisinin iç ve dış dünyası arasında diyalog kurması için sergilenebilir.  
Bu konuÅŸma ile ilgili yazdığım küçük bir eskizi, olduÄŸu gibi okumak istiyorum:
Teknik olarak 1-0 geride baÅŸlıyor. AÄŸzıyla kuÅŸ tutsa. Ama muhafazakâr söylem. Bebek örneÄŸi: derdini ifade etmek, aÄŸlamak; annesi ilgilenir ama sergideki sanatçının annesi deÄŸilim. AÄŸlamak da teknik. Derdini ifade etmek için teknik geliÅŸtirmek, iletiÅŸim için. Yoksa kendisi için eskiz; sunmak için deÄŸil. Bunu da oku, örnek olarak ver.
Aslında böyle bir yazıda bile ortaya kavramlar attığım için beyinlerde imgeler oluÅŸtu. Ancak bütün konuÅŸma böyle olsa beni ne kadar ciddiye alabilir ve dediklerimden ne kadarını anlayabilirdiniz? Bu bir performans sanatı olur muydu? Amacım performans sanatı yapmak mıydı? Yoksa amacım derdimi en düz ve herkesçe anlaşılır bir biçimde ifade etmek mi? 
Åžimdi baÅŸta gevelediÄŸim cümlelere döneyim ve derdimi düzgün bir ÅŸekilde ifade edeyim. Benim teknik yön özelinde önem verdiÄŸim ÅŸey iletiÅŸim kurabilmek. Bir düÅŸünceni iletmek istiyorsun. Ä°letiÅŸim yöntemini ya icat edeceksin ya da mevcut iletiÅŸim yöntemlerinden kendine uyanı keÅŸfedeceksin. Ancak iletmek istediÄŸin düÅŸünceni – eÄŸer amacın onu net anlatmaksa – serseri kurÅŸun olmadan aktarmak için her durumda o yöntem üzerine ustalaÅŸacaksın. Hele amacın düÅŸünceni net aktarmak deÄŸilse bile bunun yöntemini geliÅŸtireceksin. 
ÖrneÄŸin bir bebek annesine derdini ifade etmek için çeÅŸitli ÅŸekillerde aÄŸlar. Bebek, aÄŸlama biçimleri üzerine yöntem geliÅŸtirir – ki hayatımız boyunca da bu süreç devam eder – ve annesinin onunla iÅŸine yarayan ÅŸekillerde ilgilenmesini saÄŸlamaya çalışır. Annesi de çocuÄŸun aÄŸlama ÅŸeklini anlama tekniÄŸi üzerine ustalaÅŸtığı için onun ne tip sorununun olduÄŸunu anlar. Böylece aralarında saÄŸlıklı bir iletiÅŸim kurulur. Ama ben tabii ki de sergideki sanatçının annesi deÄŸilim. EÄŸer sanatçı bana derdini net bir ÅŸekilde ifade etmiyorsa, bunun için bir yöntem geliÅŸtirmeye çalışmamışsa, denemeler veya süreklilik ile kendini tanıtamamışsa, yani teknik olarak iletiÅŸime geçme niyeti yoksa ben neden o kiÅŸiyle iletiÅŸim kurmaya çalışayım? 
BaÅŸka bir konuya geçeyim. Kültürel olarak yaratılmış çok çeÅŸitli ses dizileri vardır. Batı müziÄŸinden alışık olduÄŸumuz diziler majör ve minör dizilerdir. Her ses dizisinin oluÅŸturduÄŸu evrensel duygular vardır. Minörler insanda hüzünlü ve melankolik, majörler ise mutlu ve hafif bir etki yaratır. Her kültür de farklı duyguları farklı ses dizileriyle verebilir. Kendin de yeni ses dizileri yaratıp bunların sebep olacağı duygular üzerine deneyler yapabilirsin. Amaçladığın duyguyu aktaracak ses dizisini kullanırsın. Ancak mutlu bir duygu aktarmaya çalışırken hüzün veren bir ses dizisi kullanırsan, isteÄŸini ifade edememiÅŸ olursun. 
Bir notayı tam basabilirsin veya tam basmazsın. Bu çaÄŸda teknik olarak yanlış nota yok; yanlış gibi duyulan bir ses, atonal müzikte ton dışı nota olarak tanımlanıyor. Her armonik altyapıda aslında her notayı basabilirsin ve bunu kendi yorumun olarak algılatabilirsin – amacın atonal müzik yapmaksa veya ton dışı durumlardaki duyguları ve teknik yapıyı sorgulamaksa. Ancak hedefin tonal yazılmış bir parçayı tonal olarak aktarmaksa ve notaya tam basamazsan doÄŸal olarak o nota detone olarak tanımlanır. Bu da parçayı hakkıyla veremedin ve kafa karıştırıcı bir yorum yaptın demektir.  
Deniz:
Yani istediÄŸin etkiyi yaratmak için tekniÄŸe hâkim olmak gerekiyor.
Kültürel üretimlerden bahsetmeye devam edersek, etrafımızda maruz kaldığımız görseller ve yetiÅŸme ÅŸeklimiz de beÄŸenimizi ister istemez etkiliyor. Müzikal bir çizgi filmden örnek vereceÄŸim: Fantasia. Onu önemli yapan ÅŸeylerden biri çizgi filmin hem arketiplere dayalı hikâyelerden hem de biçimlerden yola çıkarak varoluÅŸsal kaygılarımıza hitap eden konuları iÅŸlemesi. Karanlık ve aydınlık mesela… Zengin kültür ürünlerine ne kadar erken yaÅŸta maruz kalırsanız o kadar yüksek beÄŸeniye sahip olursunuz demek mümkün. 
BeÄŸenimizi nasıl daha optimum bir noktaya getirebiliriz? Akademik eÄŸitim alarak ve batı medeniyetinin kanonlarına iyi hâkim olarak bunu baÅŸarabiliriz. “Klasik eserler okunmalıdır,” denir ama nedenini kimse açıklama gereÄŸi duymaz. Klasik bir eser, gazetelerin cumartesi ekinde tanıtılan herhangi bir kitaptan çok daha anlamlı olacaktır. Çünkü günümüzün modasında uymanın ötesinde daha derin anlamları olan hikâyeleri konu edinir bu yaptılar. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sında olduÄŸu gibi.
Bunların yanı sıra ilk defa duyduÄŸunuzda istemsizce beÄŸendiÄŸimiz sanat eserleri olabildiÄŸi gibi anlamlandıramadığımız eserler de oluyor. Belki de ait olduÄŸumuz kabile beÄŸenilerimize yön veriyor. Bazı arkadaÅŸlarımla aynı yerde yetiÅŸmiÅŸ olsam da tercihlerimiz farklılaÅŸabiliyor. 
Tolgay:
Dünyada “verneküler” olarak isimlendirilen anonim ve yerel yapım yöntemleri vardır. Bulunulan coÄŸrafyadaki yerel malzemelerin teknik yeterliliklerine, topoÄŸrafyaya ve iklime uygun inÅŸa yöntemleri geliÅŸtirilir. 
Yine de ne kadar farklı iklim, coÄŸrafya, malzeme veya kültürden olursa olsun, ortak bir yapı dili de oluÅŸabiliyor. Çünkü dünyanın fiziksel kapasitesi, belli yapım yöntemlerini dikte eder; eninde sonunda yerçekimi var ve korunmak için üstünü örtersin. Bunların da dünyada inÅŸa yöntemleri belli. Biz de ÅŸu anda en ilkel ÅŸekilde bir yapı yapmak istesek çok farklı ÅŸeyler ortaya çıkarmayacağız. Tüm bunlar arketip.
Kabile konusu ile ilgili olarak, ses renklerinden örnek verebiliriz. Ä°nsanda kulaÄŸa ilk çarpan, ses rengidir. Tenor, bariton, bas, puslu, kadife, berrak… BeÄŸeniler daha ilk baÅŸta ona göre oluÅŸabiliyor. Ben baritonum ve ailemin de ses rengi benzer. BebekliÄŸimden itibaren beni bu ses rengiyle sevdiler. Güven duyduÄŸum kiÅŸilerle çevrildiÄŸimi içgüdüsel olarak anlayabilirim. O ses renklerine olan güven hissimden dolayı da o renkleri beÄŸenebilirim. Çok tiz sesler bana yabancı gelebilir. O yüzden tiz sesli kiÅŸilerin sesini beÄŸenmeyebilirim. 
Teknik olarak algılayamadığın bir ÅŸeyi beÄŸeni konusunda deÄŸerlendirmen mümkün olabilir mi?
Deniz:
Büyü gibi gelir. BeÄŸenmek mümkün; çünkü bir ÅŸey teknik anlamda yeterliyse ve bazı arkaik temellere dokunuyorsa istemsizce bir beÄŸeni hissi oluÅŸur. Tam olarak neyi algıladığımızı bilmesek de bütüncül bir sanat eserine karşı istemsizce bir beÄŸeni duyabiliriz. Bazı resimlerde kompozisyonu ilk baÅŸta okuyamıyorsunuz ama resmi çok beÄŸeniyorsunuz ve nedenini açıklayamıyorsunuz. Çünkü beÄŸenmenize sebep olan öÄŸeler çok iyi kurgulanmış. Biz bu tekniklere hâkim olmasak da beÄŸenmemizde bir engel yok. Bazen de algılamadığımız ve alışkın olmadığımız ÅŸeylere karşı bir iÄŸrenme hissi oluÅŸabiliyor. Onlara da zamanla alışabiliyoruz. 
Hepimiz sanata ihtiyaç duyuyoruz; çünkü sanat, maddi dünya ile duygu dünyamız arasındaki kapı görevini üstleniyor. Dünyadaki yerimizi algılamamızı ve bilincimizle olan iliÅŸkimizi kurmamızı saÄŸlıyor. Ä°yi bir film kendinizle ilgili baÅŸka bir anlamı keÅŸfetmenizi saÄŸlayabilir. Aslında hepimizin iyi bir hikâye duymaya ihtiyacı var. Birisi ilginç bir yaÅŸam anısını anlatsın ki biz de oradan bir ÅŸeyler öÄŸrenelim ve yaÅŸam içerisinde kendi yerimizi bulmamız için bir katkı saÄŸlasın. Hikâye anlatmayı da plastik sanatlar kendi imkânları içinde, müzik ve sinema da kendi imkânları içinde yapıyor.
Barış:
BeÄŸenmek ve teyit etmek için hep ikili bir durum mu yaratıyoruz? Hem deneyimleyeceÄŸiz hem de bir liste oluÅŸturup maddeleri onaylayacağız. Mesela baÅŸarılı bir görsel dili var ama kurgu yanlış.
Tolgay:
Evet, bir eserin beÄŸenilmesi konusunda deÄŸerlendirebileceÄŸin birçok katman var. Çizgi filmlerde çizim tekniÄŸinden hikâyeye, kurguya ve akışa kadar deÄŸerlendirebileceÄŸin birçok katman var. Bunlardan birisi eksik veya çok iyi olabiliyor. 
Teknolojik geliÅŸmeler ile beÄŸenimiz de evrim geçiriyor mu?
Deniz:
Teknolojinin geliÅŸmesiyle (bilgisayar oyunları, V.R. teknolojisi, vb.) hikâye dinleme ihtiyacımız en mükemmel hâliyle karşılanmaya baÅŸladı. GeliÅŸen teknolojik araçlar birçok duyuya hitap ederek yoÄŸun bir hissiyat saÄŸlıyor ve bu hissiyat gerçeÄŸe mümkün olduÄŸunca daha yakın hâle geliyor. Neredeyse trans hâlinde olunca insan da o dünyanın içinden çıkmak istemiyor. Ama sanat konusunda bunun bir dezavantajı var. Maruz kaldığımız aşırı cafcaflı görsellere kendimizi kaptırabiliyoruz. Sanat, bilincimize hitap etmekten ziyade ilkel duygularımıza hitap eder oldu. Daha dekoratif, cafcaflı, yüzeysel ve geleceÄŸe kalmayacak eserlerin oluÅŸtuÄŸu bir dönem bu. Bunun ne kadar teknolojiyle ilgili olduÄŸunu da bilemeyiz – daha ziyade çağın ruhu biraz yüzeysel ve eÄŸlenmek üzerine kurulu. Bazı örnekler görsel ÅŸölen olmasına raÄŸmen arketiplere dayalı bir hikâye anlatmadığı için sadece propaganda olarak kalıyor. Hikâyenin kurgusu olmuyor. Bazen de çok basit gösterim teknikleri ile hayatın içinden ve arketiplere dayalı durumları anlattığı için baÅŸarılı olan örnekler var. Yani bu durum içerikle de ilgili.
Tolgay:
Evet, bazı örnekler çok sade bir ÅŸekilde derdini anlatıp temel bir iletiÅŸime geçiyor. Bazı çaÄŸdaÅŸ örneklerde ise kurgu ve hikâye akışı bile oturtulamadığı için yapı hatalar ile dolu. SaÄŸlıklı bir ÅŸekilde derdini anlatamıyor. 
ÖrneÄŸin 90’lardaki bilgisayar oyunları pikselliydi. O zamanlar buna takılmıyorduk çünkü o çaÄŸdaki diÄŸer örnekler ile kıyaslıyorduk. O yetersiz görseller hayal gücünü daha çok tetikliyordu çünkü görsel olarak bitmiÅŸ bir ÅŸey sunmuyordu. Teknik gösterimdeki yetersizlik sana hayal gücü olarak dönebiliyor. Teknoloji geliÅŸtikçe görseller daha detaylı ve kesin sunulabiliyor. Burada da baÅŸka ÅŸeyler hayal ediyorsun tabii. Zaten bir süre sonra sana ne verilirse alışıyorsun. 
Bir yandan da pikselli oyunlara geri dönüÅŸ var. Indie oyunlar cilalı görsel tekniÄŸe yüklenmektense atmosfere yönelik bir kurgu üretmeye baÅŸladılar. “Stranger Things” dizisinde de gördüÄŸümüz üzere 80’lerin görsel ve iÅŸitsel tarzlarına geri dönüÅŸ var. ÖrneÄŸin mimari gösterim tekniklerinde çok gerçekçi görsellerdense artık daha soyut, çok fazla detay göstermeyen, atmosferi anlatan ve hayal gücünü izleyene bırakan görselleÅŸtirme tekniÄŸi moda olmaya baÅŸladı. Ama bunlar yine moda ve çaÄŸ ile alakalı olduÄŸu için bu konuyu da gelecek aylara aktaracağım. 
ÖrneÄŸin 2007’de çıkan Crysis oyunu, kendi çağı için görsellik alanında çığır açıcıydı. DiÄŸer oyunlar hâlâ pikselliyken, Crysis çok üstün bir görsellik sunuyordu. Ancak 2007 yılında ben bu oyunu oynayamadım çünkü o yılda ev bilgisayarlarının donanımı bu oyunun oynanmasına hazır deÄŸildi. Sadece çok yüksek fiyatlı ve ileri teknolojiye sahip bilgisayar donanımlarıyla bu oyunu oynayabiliyordun. En düÅŸük kalitede oynamak da saçmaydı çünkü bu oyunun özelliÄŸi en yüksek kalitede o görsel zevki almaktı. Hikâyenin tadı ancak o seviyede çıkıyordu. 
2018 senesinde – 11 sene sonra – nihayet oynayabildiÄŸimde, oyunu bir türlü beÄŸenemedim çünkü kurgusu bu çaÄŸ için yeterli deÄŸildi. Çok fazla tekrar vardı ve çok kliÅŸe konuları iÅŸliyordu. Görseller 2018 yılındaki oyunların seviyesinde olsa bile diyaloglar ve karakterler öteki oyunlarla kıyasla vasat kalıyordu. Yani; bir tekniÄŸi çağının çok fazla ilerisinde yaptığında, gelecekteki o çaÄŸda demode kalabiliyorsun. 
 
Nursel:
Bu, “Algılayamadığını beÄŸenebilir misin?” sorusunun cevabı deÄŸil mi? Sen o oyunu algılayamadın ve beÄŸenemedin. 
Tolgay:
Evet, beÄŸeni konusunda deÄŸerlendirmeye fırsatım bile olmadı. EÄŸer imkânım olsaydı ve 2007 senesinde Crysis’i oynayabilseydim, konusuyla ve görselliÄŸiyle diÄŸer çaÄŸdaÅŸlarına fark atacağı için büyük ihtimalle beÄŸenecektim. Ancak deneyimleyebildiÄŸin zaman – yani aktarım ve iletiÅŸim olduÄŸu zaman – beÄŸenme konusuna geçebiliyorsun.  
Ayrıca eÄŸer bin sene önce fırçayla yapılmış bir iÅŸi beÄŸenebiliyorsam herhâlde ÅŸunu da diyebilirim ki teknolojik geliÅŸmelerin benim beÄŸenim üzerinde çok da birincil önemi olmayabilir. V.R. gözlükler, yazılımlar, görselleÅŸtirme teknikleri, tuval, kalem, fırça… Bunlar iç ve dış dünya arasındaki kapıyı açmak için birer araç diyebilirim. 
Sanatta imgeler ve temsiller söz konusu. Peki, salt temsilin (A’yı B olarak göstermek) veya salt hislere hitabın (heyecan, uyuÅŸma, trans, vb.) beÄŸenide yeri olabilir mi? ÖrneÄŸin kuÅŸ seslerini görsellere çeviren bir algoritma sonucu ortaya çıkan görsel bir animasyona olan beÄŸenimiz ne ifade eder?
Deniz:
Bu, ilkel duygulara hitap eden görsel bir ÅŸölen. 
Barış:
Ä°nsanın sürekli maruz kaldığı durumlar tüketme hâlinden kaynaklanıyor. BeÄŸenmenin ömürlük olabileceÄŸini düÅŸünüyorum.  
Seren:
Bu bana kiÅŸisel geliyor. Ufak bir ÅŸeyin bendeki bir noktaya dokunması, bir iÅŸi beÄŸenmemde yeterli olabilir. Psikolojik yöne girecek bu da. 
Alican:
Beni salt teknik de cezbedebilir. ÖrneÄŸin Georges Perec’in “KayboluÅŸ” romanında denediÄŸi cüretkâr ve deneysel teknik beni büyülemiÅŸti. Ancak kitaba dair baÅŸka bir ÅŸey hatırlamıyorum. Belki yazar bunu da sistematik olarak yapıyor. Bu yüzden teknik yön dışında farklı bir beÄŸenim oldu mu? Hayır. Genel olarak sadece teknik yönünü beÄŸenmiÅŸ oldum çünkü aklımda hiçbir ÅŸey kalmadı. Benim yaÅŸamadığım bir dönemi anlatmasından dolayı iliÅŸki kurabileceÄŸim bir hikâyesi de yoktu. Zaten sistematik olarak her bölüm sonunda bölümde yazan ÅŸeyleri unutuyordum. 
Su:
ÇaÄŸdaÅŸ sanatta rastladığımız o deneysellik ilginç – belki de olması gereken bir ÅŸey. Ama beÄŸendiklerimizin mutlaka arketiplere dayalı anlamları oluyor. Bir iÅŸ, tarihsel bir olaya bilinçsizce referans verebiliyor. 
 
Tolgay:
Bazen salt temsil karşısında “e yani?” diyebiliyorum. Tamam A’yı B ÅŸeklinde gösterdin, aferin. C ÅŸeklinde de yapabilirdin. Bu belki de sergileme türü olarak teÅŸhire giriyor. 
Deneyim zaman ve mekân ile de alakalı. Belirli bir zaman sürecinde bir mekân içerisindeki deneyimini de beÄŸenebilirsin. Hele bu deneyim, bir anlamı aktarmak üzerine de kurgulanmış olabilir. BeÄŸeni, zamanla ve mekanla deneyimlenen bir ÅŸey olabilir. Ancak bazen anlık bir ÅŸey de uzun süre hafızanda yer edebilir ve bu yüzden onu da beÄŸenebilirsin.
Alican, Perec ile takdir olayına girmeye baÅŸladı. Takdir ile beÄŸeni arasındaki iliÅŸkiye deÄŸinelim. 
Deniz:
Hepimiz kahraman hikâyeleri duymak isteriz. Sıradan bir insanın yaÅŸamındansa kahramanların nasıl yaÅŸadıkları ve neler yaptıkları daha fazla ilgimizi çeker. Bunun sebebi de kahramanın bu zor hayatta insan üstü bir çabayla bütün bu zorluklara karşı gelmesi ve idealini gerçekleÅŸtirmesi. Hepimizin ulaÅŸmak istediÄŸi noktalardan biri bu. Bunu baÅŸaran kiÅŸiye de ister istemez bir hayranlık duyuyoruz. Takdir etmek bu histen gelen bir ÅŸey. Hatta büyük baÅŸarı olayları mitolojide ve sanat tarihinde çokça ele alınmış bir konu. BeÄŸeni ise daha ziyade zevklerimize hitap eden bir ÅŸey. Arketiplere dayalı anlamları olan ama bizde iyi duygular uyandıran ÅŸeylere karşı duyduÄŸumuz his. 
Seren:
Mükemmel bir emekle hazırlanmış bir tiyatro oyununu aslında çok beÄŸenememiÅŸ olsam da ayakta alkışlıyorum. Ama o takdir alkışı; beÄŸeni alkışı deÄŸil. Takdir ve beÄŸeni farkı benim için böyle. 
Tolgay:
Sadece takdir hissettiÄŸimde yine “e yani?” diyorum. Takdir hissimin dışında beÄŸenime hitap eden bir ÅŸeyleri aramaya baÅŸlıyorum.  
ÖrneÄŸin bazı mühendisler ideal yapısal dengeye ulaÅŸmak için olabildiÄŸince simetrik ve ideal geometriye sahip düzenler arıyorlar. Hâlbuki doÄŸada ve yaÅŸamda böyle bir ÅŸey yok. YaÅŸam; isteklere, amaçlara ve hedeflere yönelik harekete geçmektir. Yapı da bu isteÄŸe uyum saÄŸlamak üzere geliÅŸtirilir; kısıtlar ve engeller de o isteÄŸe ulaÅŸmak üzere çözülür. Hele doÄŸa, hiçbir amaca hizmet etmeyen dekoratif ÅŸatafata bile kaçabiliyor. Ä°leri derecede evrimleÅŸmiÅŸ dinozorların çoÄŸunun yelesi veya çıkıntılarının yapısal veya iÅŸlevsel hiçbir önemi yok. Sadece varlar. Hele bazen yaratığın iÅŸini zora bile sokabiliyorlar. 
Deniz, kendi üretim süreçlerini göz önünde bulundurursan, yaptıklarını teknik yönde beÄŸenmeni nasıl saÄŸlıyorsun?
Deniz:
Genel olarak figüratif çizimlerim var. Desen ağırlıklı bir eÄŸitim aldım. Resimlerimde renk de kullanıyorum. Çizgisel bir anlayışım var. 
Benim için düzgün biçim çok önemli. Baktığını çizebilmek gerekiyor. Bunun için de desen anlayışınızın çok iyi olması lazım. Oran ve orantıyı iyi kurgulayabilmenizin yanında estetik çizgilerinizin de olması gerekiyor. 
DoÄŸru çizebilmek aynı zamanda insanı illüstratif bir yanılsamaya da götürebilir. Bir çizer, sokakta birisinin tıpatıp aynısını çizer. Senin dediÄŸin gibi “e yani?” dersin. O tür çizimler bu dünyaya fazla ait oluyor. Duygu dünyamızla iletiÅŸim kurmamıza izin vermiyor. Ä°llüstrasyon, sanat tarihinde çokça kullanılan bir deÄŸer ama tek başına yeterli deÄŸil. 
Ä°llüstrasyon daha yüzeysel bir anlatım. Birebir taklide gittiÄŸin zaman bugünün sosyokültürel deÄŸerleri içinde bir anlamı olan ama geleceÄŸe bırakamayacağın bir iÅŸ üretmiÅŸ oluyorsun. Bundan kaçınmak için de kendi karakterimi iÅŸin içine koymaya çalışıyorum. Böylece bana ait figürler yaratmış oluyorum. Resimlerimde kiÅŸileri ve duyguları genellikle hayvanlar üzerinden ifade ediyorum. Mesela sürekli kullandığım bir timsah figürü var. O timsahı nerede görseniz “Bunu Deniz çizmiÅŸ,” diyebilirsiniz. Yani özgün olmak… Düzgün çizmenin yanında özgünlük de önemli.
Sen kendi iÅŸlerini teknik yönde beÄŸenmek için nelere önem veriyorsun, Tolgay?
Tolgay:
Mimarlıkta iÅŸlev ve yapıya önem veriyorum çünkü ikisi de matematiksel doÄŸrular üzerine kurulu. Bir binanın insan ebatlarına ve kültürel alışkanlıklara göre doÄŸru iÅŸlemesi ve yıkılmaması… Ama bunlar tabii ki de ikincil karar. Önce kendimin ne istediÄŸine odaklanıyorum. Sonra o çaÄŸ ve kültürde doÄŸru iÅŸleyecek mekânsal kurguyu nasıl oluÅŸturabileceÄŸim üzerine çalışıyorum.  
Müzikte ise vokal olarak tonaliteye, ÅŸarkı sözü yazarken de prozodiye dikkat ediyorum. Bestelerimde bölümleme ve armonik altyapıya özen gösteriyorum. Müzikte, mimarlıkta aldığım kadar eÄŸitim almadım. Birlikte müzik yaptığım müzisyenlerin sahip olduÄŸu teknik bilgiye de henüz sahip deÄŸilim. Ancak on tane beste yaptım. Boyumu aÅŸmayan ve bu teknik yeterlilikle gücümün yetebileceÄŸi tasarımlar yaptım. Böylece temiz eserler çıktı ortaya. Üstün armonik bilgiye sahip olan gitarist arkadaşım bile hepsini beÄŸenebildi. Boyumu aÅŸan bir iÅŸe giriÅŸseydim büyük ihtimalle çuvallayacaktım. 
Süreç eskizlerimi ve belgelerimi de sergileyebilirim; ama onların kimseyle iletiÅŸim kurmasını beklemem çünkü onlarla sadece ben iletiÅŸim kurabilirim. Eskizlerimde kendime bir ÅŸey anlatmak ve not almak istemiÅŸimdir. Sergilenecek kadar bir deÄŸerin eskizlerden ortaya çıkacağını zannetmiyorum. Sonuçta onlar tek taraflı bir süreç belgesi. Süreci takip etmek için meraklısına... 
Sizce teknik yön özelinde beÄŸeni göreceli mi? Teknik ne kadar göreceli olabilir?
Deniz:
Mimar Sinan’da resim okurken hocalarımız, resimsel düÅŸünme yöntemlerini öÄŸrenmek için, kendimize yakın hissettiÄŸimiz ustalara bakmamızı önerirlerdi. Mesela bazı ustaların iÅŸlerini – çok iyi olsalar da – kendime yakın bulamadım. Yani teknik olarak baÅŸarılı olan iÅŸler bize bir ÅŸey ifade etmeyebilir. 
Seren:
Psikoloji dâhil diÄŸer etmenleri de göz önünde bulundurunca olay göreceliliÄŸe dönüyor iÅŸte. Bir iÅŸin sadece teknik anlamda yeterli olması bana yetmeyebilir. Ben hep o dokunuÅŸu arıyorum. 
Bora:
Bir esere baktığımda harcanan emeÄŸin ve deÄŸerin farkına varabiliyorum ama o eser, ÅŸu anki duygularıma hitap etmeyebilir. 
Tolgay:
ÖrneÄŸin Asmalı Mescit’in sıkışık masalar arasından geçtiÄŸin on sene önceki hâli ÅŸehirciliÄŸe göre hatalı ve tehlikeliydi. Kaotik bir karmaÅŸa arasından sıkışarak geçmeye çalışıyor ve çoÄŸunlukla duruyordun. Ancak bu hâli benim çok hoÅŸuma gidiyordu. Hızım azalıyordu ve etrafa bakınıyordum. O canlı ve eÄŸlenceli ruh hâli bana güven hissi veriyordu. Yine psikolojiyle alakalı. Teknik bir hataya raÄŸmen beÄŸenmemiz baÅŸka yönlerden dolayı olabiliyor. 
Su:
Shakespeare’in oyunlarından Hamlet’i çok severim ama genel olarak filmlerini beÄŸenmem. En iyi oyuncular oynamış olsa da bir iletiÅŸim kuramıyorum. 90’lardan beri iyi bir Hamlet filmi gelsin diye bekliyorum.
Deniz:
Teknik göreceli deÄŸil. TekniÄŸiniz yetersizse iÅŸinizi beÄŸenilecek bir noktaya getiremezsiniz. Sanatçı olarak iÅŸin içine ruhunuzu katıp insanlarla baÄŸ kurmaya çalışıyorsunuz. Karşınızdaki kiÅŸide bir his yaratmak için bir hikâye yazıyorsunuz aslında. Tolgay, bebek ve annesi örneÄŸi ile iletiÅŸim kurmak için bir teknik geliÅŸtirmekten bahsetmiÅŸti. Yani beÄŸeni, tekniÄŸinizi geliÅŸtirdikten sonraki aÅŸama. Sanatçının beÄŸeni aÅŸamasına geçebilmesi için de bence arketiplere dayalı hikâyeler anlatması gerekiyor. Bunu da özgün bir ÅŸekilde yapıyor olması lazım. 
Su:
Antik Mısır’dan gelen ve binlerce yıldır aynı olan belli plastik deÄŸerler var. Bazı deÄŸerleri de deÄŸiÅŸtiremiyorsun. Açık-koyu, kompozisyon, kadraj, desen, çizgi, ön-arka, vb. Göz, bazı deÄŸerleri her yer ve zamanda bulabiliyor. 
Bora:
Teknik bilgim olmasaydı ben o beÄŸeniye sahip olmayacak mıydım? BeÄŸendiÄŸim ÅŸey, bendeki hangi his ya da ihtiyacı karşılıyor? BeÄŸeninin süresi, ÅŸiddeti veya hayatımdaki baÄŸlantısı ne oluyor? BeÄŸendiÄŸimi istiyor muyum? Ondan bir beklentim var mı? 
Tolgay:
Beklentim olduÄŸu için mi beÄŸenmeye baÅŸlıyorum? Bunlar da tam gelecek ayların soruları. 
Seren, mesela hiç ÅŸöyle bir durum olabilir mi? Bir tiyatro oyunu izliyorsun ve oyuncular o kadar baÅŸarısız oynuyorlar ki… Ama en sonunda “Ah, çok beÄŸendim,” diye alkışlıyorsun. Böyle bir durum olabilir mi?
Seren:
Yok onu yapamam zaten. Öyle yaparsam kendimi kandırırım ve sahte hissederim. EmeÄŸi alkışlamak zaten olması gereken bir ÅŸey. Bir emek olmadan da çok özel bir hissimi yakalamışsa az da olsa alkışlarım. 
Bora:
“Birileri beÄŸendi ve alkışlıyor diye ben de alkışlayayım,” durumu da olabilir. 
Tolgay:
Bu da üçüncü oturumun konusu. Toplum baskısı ile beÄŸenmek… BeÄŸeninin ekonomik ve politik yönü…
Bora:
Benim içsel dünyam biricik. BaÅŸkalarının içsel dünyalarıyla benim içsel dünyamın birleÅŸtiÄŸi ve kesiÅŸtiÄŸi noktalar olabilir. Bu da muhakkak aynı mayadan gelmeyi açıklıyor. 
Benim yaptığım çiziÄŸin içimde bir baÄŸlantısı varsa o çizik benim için çok kıymetli olabilir. O noktada iÅŸimi baÅŸkasına beÄŸendirme kısmı, egomun devreye girmesi ve egoma nereye kadar izin verdiÄŸim ile ilgili. Instagram’a müthiÅŸ bir heyecanla bir resmimi koyuyorum ve beÄŸeniyorlar. Peki, o resmi bana yaptıran histen uzaklaşıyor muyum, yoksa o his hâlâ canlı mı? BeÄŸenmek ve beÄŸendirmek hisleri arasında gidip geliyor ve kayboluyor muyum? Yoksa içimdeki bir alanda o enerji ve hissi hâlâ koruyabiliyor muyum? 
Deniz:
O kendi bilincin ile dış dünya arasındaki iliÅŸki. Biraz ünlü olmayla da ilgili. Ä°nsanlardan aldığın o olumlu görüÅŸ insanın psikolojisini iyi yönde etkileyebiliyor. Ünlü olduÄŸun zaman “Artık yapıyorum,” ve “Tamam, oldum!” hissi geliyor. Resim yaparken bir yandan da sürekli kendini eleÅŸtirmen ve içine dönüp bakman gerekiyor bence. Bilincin ne istiyor? Gözüne nasıl imgeler geliyor? Instagram ve Facebook, senin kendinle kurduÄŸun iliÅŸkiye zarar verebiliyor.  
Tolgay:
Ayrıca bu, beÄŸenen kiÅŸinin Instagram’ı kullanış yöntemi ve motivasyonuna da baÄŸlı. Hızla geçerken önüne gelen her fotoÄŸrafı beÄŸenen birisi mi sizin iÅŸinizi de beÄŸendi? Gerçekten düÅŸüncenizi aktarabildiÄŸiniz ve onda bir ÅŸeye dokunabildiÄŸiniz için mi beÄŸendi? BeÄŸenmeyen kiÅŸi de sizi anlamadı mı? 
Alican:
Bazı sınırlamalar bana muhafazakâr geliyor. Bireysel fikirle ÅŸekillendirdiÄŸin ÅŸeyde pek iki kutuplu temel kalmıyor. Bu sınırlar, içsel bir ÅŸeyi muhafazakârlaÅŸtırabilir. 
Tolgay:
Motivasyonlarla alakalı. Tabii ki de ben zengin bir Arap müÅŸteriye “Bakın, mimari görselleÅŸtirme sanal bir mecradır ve kandırmacadır; size hayal ettiÄŸimiz atmosferi anlatan muÄŸlak bir bina illüstrasyonu göstermemiz, son ürüne daha yakın sonuç verir,” demem. Çünkü o, sanki yapılmış kadar gerçekçi bir görseli anlayabilir; ona deÄŸer verir. Ben de ya öyle bir müÅŸteri seçmem ya da (çok istersem) ona anladığı dilden görsel sunarım. 
Ben de tam bununla ilgili bir çıkarımda bulunmuÅŸtum:
Sergilenen bir iÅŸin belli bir teknik yeterlilik skalası, karşısındaki izleyicinin de belli bir teknik donanım skalası var diyelim. Bu skalalardan doÄŸru ya da yanlış olarak bahsetmiyorum. Hem – yönelimlerle alakalı olarak – ses rengi gibi hem de bir teknik yöntemin geliÅŸtirilmesi olarak düÅŸünelim. Ä°stenilen de eser ile izleyici arasında bir aksaklık olmadan iletiÅŸim kurulması. 
Uç bir örneÄŸe gidelim. Ä°zleyicinin önünde onun teknik bilgisinin ötesinde geliÅŸtirilmiÅŸ bir tekniÄŸe sahip bir iÅŸ var. O tekniÄŸi algılayamayacağı için önündeki iÅŸ izleyiciye büyü gibi gelecek. 
Notalarını çalışmadığım bir ÅŸarkıyı dinlediÄŸimde ona bayılabiliyorum çünkü o mistik hava bana büyü gibi geliyor. Besteci zaten ÅŸarkının matematiÄŸini güzel kurmuÅŸ. Ben de ÅŸarkının altyapısını bilmediÄŸim için büyüleniyorum. Åžarkıyı öÄŸrenmeye baÅŸlayıp ÅŸarkının matematiÄŸini çözünce o ilk sahte büyü ânı kayboluyor. Ancak yerini daha derin bir takdire ve beÄŸeniye bırakıyor çünkü keÅŸfedip çalıştıkça onu içselleÅŸtiriyorum ve yorum katmaya baÅŸlıyorum. Yani izleyici olarak iÅŸin içine girip o iÅŸin tekniÄŸi üzerinde geliÅŸtikçe sahte büyü yerini derin bir beÄŸeniye bırakıyor. 
Öteki uç örnekte ise izleyicinin teknik donanımı, öÄŸrenimi veya algıları çok geliÅŸmiÅŸ diyelim. Karşısında ise özensiz icra edilmiÅŸ, serseri kurÅŸunlarla dolu ve neyi aktarmak istediÄŸi belli olmayan bir iÅŸ var. Onun da gözü o serseri kurÅŸunlara ve teknik aksaklıklara takılır. Daha ileriye ancak hoÅŸgörü ile geçebilir. Önündeki iÅŸ ona ÅŸaka gibi gelir. Belki ona zaman bile ayırmak istemez. 
Kentteysen o telefon çekecek. En ufak parazit vermeyecek. Elektrik Ä°stanbul’da kesilmeyecek. Donanımı en geliÅŸmiÅŸ hâle getirilmiÅŸ ÅŸehir yerleÅŸkesinde en ufak telefon veya elektrik kesintisinde tepem atar ve oraya takılırım. Köydeysen veya daÄŸ başındaysan telefonun çekmemesi veya elektriÄŸin olmaması doÄŸal olabilir; ona göre uyum saÄŸlarsın. Arayışın daÄŸ başında insanlardan uzak bir yaÅŸamsa zaten o parazite katlanırsın.
Üçüncü bir örnekte ise izleyicinin teknik donanımı ile karşısındaki iÅŸin tekniÄŸi senkronize. Yani iletiÅŸim saÄŸlanmış; aradaki kablo mesajı iletmek için yeterli derecede saÄŸlam.  
Bence teknik yönde görecelilik bu üç örnekte bahsettiklerim paralelinde.
Ä°zleyici pozisyonundayken teknik olarak kendi donanımızdan farklı, daha az veya çok geliÅŸtirilmiÅŸ bir iÅŸle karşılaÅŸtık diyelim. Yani karşımızdaki iÅŸ bize parazit veya sahte büyü hissi veriyor. Belki böyle durumlarda deÄŸerlendirme yapmamak en saÄŸlıklısı. 
Ä°zleyici olarak; eÄŸer önümdeki iÅŸ sahte bir büyülenme hissine yol açarsa, orada anlamadığım bir teknik olabileceÄŸini ve o iÅŸin bana bir ÅŸey ifade etmeye çalıştığını düÅŸünürüm. Daha tam algılayamadığım için de iÅŸ hakkındaki bilgimi arttırırım ki tekniÄŸi algılayabileyim. (Crysis için o pahalı bilgisayarı alırım.) Çalışırım. DeÄŸerlendirmemi sonraya bırakırım. 
Tam tersi olarak eÄŸer iletiÅŸimde parazit varsa, o parazit arasından mesajı alacağım diye sabretmem. O baÅŸarısız tiyatro oyununun ortasında da çıkarım çünkü ben oyuncuların annesi deÄŸilim. 
Onun için sürekli senkronize olacağım iÅŸleri ararım. Zaten senkronize olduÄŸun bir eser karşısında otomatik durursun ve iletiÅŸim kurmaya baÅŸlarsın. 
Yaratıcı olarak ise; hitap ettiÄŸim hedef kitleye uygun teknik skalada bir iÅŸi vermeye çalışabilirim. EÄŸer musikiÅŸinas insanların önünde konser vereceksem dikkat etmem gereken çok geliÅŸmiÅŸ teknikler var. Mesajımı ancak öyle aktarabilirim çünkü onların takılacağı çok detaylı noktalar olacak. EÄŸer o detayları hakkıyla veremezsem orada anlatmak istediÄŸimi iletemeyeceÄŸim. Tam tersi, bu konulardan çok uzak bir seyirci önündeysem de her detaya aşırı takılmam, sürüÅŸ keyfini rahatça çıkarırım. Belki baÅŸka katmanlara odaklanırım veya daha deneysel yaklaşırım. 
Gelecek oturumda beÄŸeninin psikolojik ve semantik yönleri hakkında konuÅŸacağız.