![]() |
Konuşma Serisi: Beğeninin Semantik & Psikolojik Yönü
Üç Oturumlu bu söyleÅŸinin diÄŸer iki oturum notları KALEM sayfamızda...
Ne kadar ve nasıl kontrolündeyiz?
Beğeninin teknik, anlamsal (semantik), psikolojik, ekonomik ve politik yönleri üzerine konuşma serisi
Deniz Defne Acerol ve Tolgay Keskin olarak, sanat ve tasarım ile ilgili fikirler üzerine konuşmayı ve nedensellikler ile düşünce zincirleri oluşturmayı çok seviyoruz.
Halka Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği de “beğeni” olgusu üzerine hazırladığımız bu söyleşi dizisini halka sanat/ galeri’de ağırlamayı kabul etti.
Üç ay boyunca üç oturumdan oluşan söyleşide “beğeni” olgusunun teknik, semantik, psikolojik, ekonomik ve politik yönleri üzerine katılımcılar ile konuştuk.
Eğitim ve formasyonumuz, ekipmanımız, genetik yapımız, fiziksel kapasitemiz ve tüm bunların niteliği/niceliği beğenimizi nasıl etkileyebilir? Teknolojik gelişmeler ve paradigma değişimleri ile beğenilerimiz de evrim geçirir mi? Takdir ve beğeni arasındaki ilişki nedir?
Evrensel arketipler, sembol ve anlam arayışımız, kişilik özelliklerimiz ve ruh halimiz beğenimizi nasıl etkileyebilir? Deneyimlerimiz, anılarımız ve dünyaya bakış açımızdaki değişimler ile beğenilerimiz de evrim geçirir mi? Sevgi ve beğeni arasındaki ilişki nedir?
Ülkelerin bir çağdaki dinamikleri, toplumsal seçimler ve zamanın ruhu, sosyallik ve uyum, maddi yeterlilik ve doyum beğenimizi nasıl etkileyebilir? Farklı zümrelere ve durumlara zorunlu/gönüllü uyum sağlayınca beğenilerimiz de evrim geçirir mi? Değer ve beğeni arasındaki ilişki nedir?
Yaratıcının ve izleyicinin beğenilerine yönelik bakış açılarını, nedensellikler ile çok boyutlu araştırdık. Sanat tarihinden ve günümüzden örnekler ile inceledik. Beğeninin göreceliliğini birlikte sorguladık.
Tüm konuşmaların düzenlenmiş metnini beğeninize sunuyoruz. Keyifli okumalar.
söyleşi mekânı:
halka sanat/ galeri
Caferağa Mh. Bademaltı Sk. No:24 Moda Kadıköy söyleşi tarihleri:
beğeninin teknik yönü: 22.04.2018
beğeninin semantik ve psikolojik yönü: 20.05.2018 beğeninin ekonomik ve politik yönü: 23.06.2018
halka sanat/ galeri ekibi:
İpek Çankaya, Bahar Güneş ve Yavuztan İnam
yazıya geçirme, düzenleme ve tasarım:
Tolgay Keskin
Filtre Platform
Filtre Platform; sanat, zanaat ve tasarım ile ilgili konularda araştırmayı, fikir geliştirmeyi ve yaratmayı sağlayan davetkâr ve sosyal bir etkinlik platformudur. Çeşitli ortaklıklar ile kentin çeşitli mekânlarında atölyeler, konuşmalar ve geziler düzenler. Hazine avcısı gibi keşfetmeye önem veren Filtre Platform, süreçlerin, etkinliklerin ve ürünlerin özgün, alternatif ve yaratıcı olmasına odaklanır.
Filtre; malzemeleri, algıyı ve bakış açılarını dönüştürmeye yarayan bir araçtır. Filtre Platform da aynı şekilde dönüştürücü ve ilham doludur. Sanat/Tasarım profesyonelleri ve öğrencileri ile sanat, zanaat ve tasarıma meraklı olan herkesi keşfetmeye, yaratmaya, dönüşmeye ve dönüştürmeye davet eder.
Halka Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği
Her türlü sanat faaliyetinin, bağımsız sanat girişimlerinin ve gençlerin sanat alanlarında etkinliklerinin arttırılmasına yönelik çalışmalar yapmak, bunların paylaşımı, desteklenmesi, çağdaş sanat ve kültürün yaygınlaşması, gündelik yaşam ile buluşturulması ve çeşitli sosyal ve ekonomik kesimden insanların sanata erişimlerinin arttırılması amacıyla 2014 yılında İstanbul'da kurulmuştur.
halka sanat projesi'nin vizyonu doğrultusunda, Halka Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği, kültürü geniş anlamıyla ele alır. O yüzden, sanat faaliyetleriyle sınırlı kalmamak üzere yaşanabilir sosyal çevre, permakültür, ekoloji ve sürdürülebilirlik alanlarında araştırma, eğitim ve yaygınlaştırıcı diğer faaliyetler yolu ile bu alanların uygulaması, bilinirliğinin attırılmasına ve yaygınlaştırılmasına katkı sağlamak derneğin kuruluş amaçları arasındadır. Dernek merkezi İstanbul, Moda'da bulunan halka sanat/ galeri'dir; şubesi yoktur.
Halka Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği çalışma alanı içinde olan konularda araştırma yapar, eğitim, seminer, konferans ve benzeri etkinlikler düzenler; yayın yapar, bağış ve yardım kabul eder; ayni ve nakdi destek fonlarına başvurur, yurt içi ve yurt dışında ortak projeler gerçekleştirir.
Deniz Defne Acerol
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Resim Bölümü’nden 2013 senesinde dereceyle mezun olan Defne Deniz, Sakıp Sabancı Sanat Ödülü’nü kazanmış ve aynı yıl ilk kişisel sergisini Harmony Galeri'de açmıştır. Pek çok karma sergide yer alan Deniz Defne, 2016 senesinde Mamut Art Project’e seçilmiş ve 2018 yılında Galeri Selvin'de ikinci kişisel sergisini açmıştır. Figüratif bir resim anlayışı olan sanatçı, eserlerinde antropomorfik karakterlerin yer aldığı hayaliÌ‚ mekaÌ‚nlar kurgular.
Tolgay Keskin
Mimar ve müzisyen. Özel Üsküdar Amerikan Lisesi’nden 2005 senesinde ve Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden 2010 senesinde onur dereceleriyle mezun olan Tolgay, İTÜ Mimari Tasarımda Bilişim Yüksek Lisans Programı ve Bahçeşehir Üniversitesi Caz Okulu’nda eğitim almıştır. 34728 Mimarlık-Tasarım’ın kurucu ortağıdır. İstanbul’da tasarım odaklı söyleşi (Yaratan Disiplinler) ve gezi etkinlikleri (Uzun Yol) düzenler. 2018 yılında sanat, zanaat ve tasarım alanlarında alternatif ve özgün etkinlik platformu olan Filtre Platform’u kurmuştur.
BEÄžENÄ°NÄ°N SEMANTÄ°K & PSÄ°KOLOJÄ°K YÖNÜ
Tolgay:
BeÄŸeninin teknik yönü üzerine konuÅŸtuÄŸumuz ilk söyleÅŸide ÅŸöyle bir sonuca varmıştık: teknik yeterlilik aslında beÄŸeni için bir altlık oluÅŸturur. Ä°zleyici ile iÅŸ arasında belli bir teknik frekans yakalanıp iletiÅŸim saÄŸlandığında beÄŸenme aÅŸamasına geçilebilir.
Ä°lk konuÅŸmadaki bazı fikir zincirleri bugünkü oturumun konularına taÅŸmaya baÅŸlamıştı. Bugün de bazı fikir zincirleri gelecek oturumun konularına – beÄŸeninin ekonomik ve politik boyutuna – taÅŸmaya baÅŸlayacak. O konuları da gelecek oturumda konuÅŸmak üzere keseceÄŸiz.
Bugün beÄŸeninin semantik ve psikolojik yönleri üzerine konuÅŸacağız. Yani evrensel arketipler, semboller, anlam arayışımız, kiÅŸilik özelliklerimiz ve ruh hâlimiz beÄŸenimizi nasıl etkileyebilir?
Deniz:
Resimde veya resmi besleyen hikâyelerde arketiplere dayalı imgeler oluyor. Bunlar da medeni toplumlarda oynayabileceÄŸiniz rol spektrumunu sembolize eden karakterler. Bu karakterlerin hikâyelerinin nasıl anlatıldığı (yani iÅŸin estetik kısmı) önemli. Bir arketipi sembolize etmesi, illa o resmi beÄŸeneceÄŸimiz anlamına da gelmiyor. Çünkü anlatımın estetiÄŸi ile karakterimizin uyumlu olması lazım. ÖrneÄŸin bir resim daha pastel tonlarda mı ele alınmış yoksa daha sert tonlarda mı? Resimde farklı teknikler var: çizgisel, renk, ton resmi, vb. Ä°yi olsa bile bir ton resmini, size hitap etmediÄŸi için beÄŸenmeyebiliyorsunuz. Bu, karakterinizin ne istediÄŸiyle daha çok ilgili. Duygusal hâliniz bile bunu etkileyebiliyor.
BeÄŸeni aynı zamanda bilinç öncesi bir davranış. Kimse bir ÅŸeyi ÅŸu nedenden dolayı beÄŸendiÄŸini söyleyemiyor. Karakterle ilgili.
Tolgay:
KiÅŸilik özelliklerimize ve o anki motivasyonumuza hitap edenleri daha çok beÄŸeniyoruz.
ÖrneÄŸin boksla ilgilenen asabi bir kiÅŸiliÄŸin her daim beÄŸenebileceÄŸi sabit bir skala var mı? KiÅŸiliÄŸinden dolayı sadece aksiyon ve savaÅŸ filmlerini mi beÄŸenir? Sanat filmlerine katlanabilir mi? Veya barışçıl bir insan savaÅŸ filmlerini beÄŸenebilir mi?
Deniz:
Bir ÅŸeyi ilk izlenimde beÄŸenmeme nedenimin muhtemelen benden kaynaklanan bir eksiklik olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Hatta öyle durumlarda beÄŸenimi o yönde geliÅŸtirmeye çalışıyorum. Bir filmin estetiÄŸinin çok iyi olduÄŸu savunuluyorsa bu durumu anlamaya çalışıyorum. Hatta bir noktadan sonra belli bir konuyu o tür estetik ve altyapı ile iÅŸleyen filmleri aramaya baÅŸlıyor insan. Bu daha açık olmaya çalışmakla ilgili.
Tolgay:
Mimarlık eÄŸitimi almadan önce beÄŸendiÄŸim ve beÄŸenmediÄŸim iÅŸler oluyordu. Mimarlık eÄŸitimi ile yapıların tarihini, kültürel deÄŸerlerini, çeÅŸitli dönemlerini ve teknik kısımlarını öÄŸrendikçe mesleki olarak bir beÄŸeni mevhumumun kalmadığını fark ettim. DeÄŸerlendirme kriterim kiÅŸisel seçimden daha çok nesnel özelliklerdi. ÖrneÄŸin kemer ve kubbe tipleri arasında beÄŸeni yönünde bir ayrım lüksüm yoktu çünkü ben mimar olarak müÅŸterinin ve kültürün getirilerine hitap etmekle yükümlüydüm. Kubbe örneÄŸinde benim deÄŸerlendirdiÄŸim nokta, kubbenin kültürel yönde dekorasyonu dışında, mekânsal ve yapısal etkileriydi. Hindistan’daki bir kubbeyi ne kadar beÄŸeniyorsam Moskova veya Cezayir’deki bir kubbeyi de o kadar beÄŸenebilirdim.
Hayat ilerledikçe bu bakışım ÅŸuna dönüÅŸtü: ben ne yapmayı seçiyorum? Her tür kubbeyi hâlâ eÅŸit derecede beÄŸeniyorum, ancak ben neyi yapmayı seçiyorum?
Deniz:
Kendi estetik duruÅŸunu oluÅŸturmuÅŸ oldun. Daha ziyade senin karakterinde insanların aradığı estetik hizmeti sunan bir mimar hâline gelmiÅŸ oldun.
BeÄŸeniyi bilinç öncesi davranış olarak tanımlamayı seviyorum. Üniversitede sanat tarihindeki imgelere hâlâ bütünüyle hâkim deÄŸilken – ki daha okumam gerekiyor – bir resim yapmıştım. Resmin saÄŸ tarafına insan yiyen tanrılardan oluÅŸmuÅŸ dejenere bir hava hâkim. Resmin sol tarafından da bir timsah, saÄŸ taraftaki dejenere kitleye müdahale etmek üzere, kuyruÄŸunu sekiz rakamı ÅŸeklinde yuvarlayarak resme giriyor. Bu ÅŸeklin sonsuz kaosun sembolü olduÄŸunu sonradan öÄŸrenmiÅŸtim. ÇocukluÄŸunda gördüÄŸün imgelerle çok ilgili. Küçükken izlediÄŸim filmlerdeki sembolleri bilinçsizce resimlerime koyabiliyorum. Belki bir resmim, izlediÄŸim bir filmden bir sahne neredeyse.
Bütün medenileÅŸmiÅŸ insan topluluklarında kullanılan ve hepimizin hoÅŸuna giden belli baÅŸlı semboller var. Mesela yerin altı, ejderha, yunus, balina, maÄŸara, vb. Hem karakterimiz hem de evrimsel psikoloji ile ilgili derin, arkaik ve reddedemeyeceÄŸimiz semboller var. Bu sembolleri hikâyelerde doÄŸru ÅŸekillerde kullandığın zaman herkesin beÄŸenisini kazanabileceÄŸin iÅŸler de üretebilirsin. Resimde daha çok insana hitap edebilme konusuyla ilgileniyorum ve araÅŸtırmalar yapıyorum. Resimlerimde duygusal baÄŸ kurduÄŸum konuları ve kiÅŸisel hikâyelerimi çiziyorum. Ama onları daha evrensel hâle getirme ve daha zamansız eserler üretebilme konusunda da çaba sarf ediyorum.
Tolgay:
Anlam hegemonyası var. Bir ÅŸey illa bir anlam ifade edecek ve bizde bir çaÄŸrışım yaratacak. Evet, biz sosyal bir tür olarak hikâye ararız ve hikâyelerle anlamlandırırız. Bir hikâyenin ve anlamın olmadığına inanmıyorum. Beynin otomatik olarak anlamlandırmaya çalıştığına inanıyorum. Beyin, bir üçgen ÅŸeklini otomatik olarak hafızasındaki bir imgeye benzetmeye çalışıyor. Minimalizm savlarındaki gibi üçgenin sadece üçgen olarak görülebileceÄŸini, beynin bu yönde zapt edilebileceÄŸini veya yıkanabileceÄŸini düÅŸünmüyorum. Bu ancak çok tekrar ile beliren kakofoni durumunda olabilir. Ama diyelim ki anlamı olmayan bir ÅŸey çıktı karşımıza; anlamı olmayan ÅŸeyi beÄŸenebilir miyiz? Ä°lk oturumda, kimyasal haz veya disko ışıkları gibi etmenlerin beÄŸeninin alanına girmediÄŸini savunmuÅŸtuk.
Deniz:
Bazı beÄŸenilerimizin kimyasal kaynaklarının olduÄŸu da savunuluyor. Beynimizin arkaik hareketlerle karar verdiÄŸi yönelimler var. Mesela karşındaki insanın kokusundan bile bir yargıya varabilirsin. Anlamsız olsa da beÄŸeni konusunda yargıya varabilmemizin nedeni bununla ilgili olabilir.
Mesela eskinin hikâyelerini düÅŸünelim. Bu hikâyelerin çok derin anlamları var. Ama ÅŸu anda okuduÄŸumuzda neredeyse bir ÅŸey ifade etmiyor; hatta anlamsız bile geliyor. Bunun nedeni o hikâyelerin yazılma ve okunma tekniklerini bilmememiz olabilir. Bilinçaltımızda anlamı olan ÅŸeylere sempati besliyoruz.
ÖrneÄŸin kendi çevrende kabul edilmek ve garip kalmamak için sosyal medyada birkaç davranışı taklit etmen gerekiyor. Bir süre sonra bu normal geliyor ve hatta o tür davranışı sevmeye baÅŸlıyorsun. Yani sosyal çevrende kabul gören ve bir statü sembolü hâline gelmiÅŸ bir ÅŸeyi de anlamsız olsa dahi beÄŸenebiliyorsun.
Tolgay:
Bazen de bir sembolün arkasındaki düÅŸünceyi beÄŸendiÄŸin için o sembolü beÄŸeniyorsun. Belki sembolün ÅŸeklini beÄŸenmiyorsun bile.
ÖrneÄŸin Daredevil dizisindeki Kingpin karakteri, sadece beyaza boyanmış, devasa ve çok yüksek fiyatlı bir tabloyu satın alır. ÇocukluÄŸunda babası Kingpin’e oda hapsi verirmiÅŸ. Ondan beyaz duvara bakıp yaptığı yanlışları anlamasını istermiÅŸ. Nihayetinde o beyaz duvar Kingpin’in kendisini tanımasına yönelik bir imge olmuÅŸ. Bu psikolojik yansıtma yüzünden de büyüdüÄŸünde bir beyaz tabloya çok fazla para verebiliyor.
Deniz:
Bu politik yön ile de ilgili olabilir. Birçok galerideki eserler estetik yanından ziyade bir mesaj verme derdinde oluyor. Öyle bir eser arıyorsanız ne âlâ ama estetik yanı atladığı için o eserler propaganda hâline gelebiliyor.
Tolgay:
BeÄŸendiÄŸin ÅŸeyin bir anısı da olabilir. Antalya’da harika bir manzara eÅŸliÄŸinde araba kullanırken radyoda bir ÅŸarkı çalıyordu. Normalde çok da beÄŸenmeyeceÄŸim bir ÅŸarkıydı ama Ä°stanbul’dayken bana o keyifli anı hatırlattığı için o ÅŸarkıyı beÄŸenmeye baÅŸlamıştım. Sanki ideoloji ile sembolün baÄŸlanması gibi… “Bizim ÅŸarkımız” da öyle bir ÅŸey. En romantik anında alakasız ve adi bir parça çalıyor olsa da o ÅŸarkı “bizim ÅŸarkımız” olarak kalabiliyor. O anı temsil ettiÄŸi için beÄŸeniyorsun. Bunlar biraz da ÅŸartlanma ve maruz kalma ile ilgili. Bir imge, bir düÅŸünce veya hatıraya maruz kaldığı için beÄŸeni ölçütüne giriyor.
Hayatın boyunca karakterin de deÄŸiÅŸtiÄŸi için belli yaÅŸlarda bazı ÅŸeyleri beÄŸenmez hâle gelebiliyorsun. Çok monoton ve gürültülü müzik yapan bir yere gençken hevesle giderken, belli bir yaÅŸta artık bunu seçmiyorsun. Bu, yaÅŸtan ziyade motivasyonlarla da alakalı.
Bazı ÅŸeyleri mutluyken, diÄŸer ÅŸeyleri de üzgünken daha çok beÄŸenebiliyoruz. Mesela ben güneÅŸli havada sahilde yürürken mutlu, enerjik ve majörlerin ağırlıklı olduÄŸu Latin ezgileri dinlemeyi seviyorum. YaÄŸmurlu havada yürürken ise ekolu, puslu ve minörlerin ağırlıklı olduÄŸu akustik ezgileri tercih ediyorum. O anki duygu hâlime uyanı dinliyorum.
Deniz:
Renk psikolojisi de aynı. Müzikteki minör ve majör akorlar gibi renkler de esaslı kalıplar. Onlara ne kadar hâkimsen duyguları da o kadar iyi manipüle edebiliyorsun. Mesela resimde mavi ve mor tonlarını çoÄŸunlukta kullanarak coÅŸkulu bir iÅŸ yapmak zor. O tonlar daha depresif bir hâl yaratıyor.
Tolgay:
Geçen oturumda, yakalanan teknik frekansın saÄŸlıklı iletiÅŸim saÄŸlamasıyla beÄŸeniye ön ayak olduÄŸunu belirtmiÅŸtik. Bu sefer de ÅŸöyle diyebiliriz: psikoloji ve karaktere yönelik yakalanan bir frekans da beÄŸeneceÄŸin türü tercih etmeni saÄŸlıyor. Yani artık iletiÅŸimin ötesinde beÄŸeniye yönelik seçimlere girmeye baÅŸlıyoruz.
Yine anlam ve sembol iliÅŸkisine dönelim. Diyelim ki bir esere uzaktan baktın, seni çekti ve iÅŸi çok beÄŸendin. Ama arkasındaki anlamı öÄŸrenince senin duruÅŸunla çatıştığını fark ettin. Bu durum neyi ifade eder?
Deniz:
BeÄŸendiÄŸiniz eser aslında ait olduÄŸunuz toplumu da sembolize ediyor. Belki de o eser gerçekten kim olduÄŸunu anlatıyor ama yaÅŸadığın toplumun genel geçer kuralları ve belli bir siyasi görüÅŸü sana öyle olmadığını düÅŸündürtmeye çalışmış.
Tolgay:
Yani o eseri görünce sende bir kapı açılıyor ve eser sana kendini anlatıyor belki. Anlamı öÄŸrendiÄŸinde kendinle çatıştığını düÅŸündüÄŸün ÅŸey belki de özündeki senle çatışmıyor. Belki de o, gerçekte senmiÅŸsin.
Somut ve uç bir örnek verelim. ÖrneÄŸin seni çok çeken bir tablo gördün ve sonradan soykırımı savunduÄŸunu öÄŸrendin. O zaman da bu eseri beÄŸenmenin bir suç veya piÅŸmanlık teÅŸkil edip etmeyeceÄŸini sorguluyorsun. Ne kadar ilk intibada çok beÄŸenmiÅŸ olsan da anlamını beÄŸenmediÄŸin için eseri de beÄŸenmemeyi seçiyorsun.
Deniz:
Manipülasyon için kullanılan estetik anlatım da bu konuda bir taktik. O eserde seni aslında etkileyen, anlatmak istediÄŸi siyasi görüÅŸü dile getirirken kullandığı estetik dil.
Tolgay:
Yani bir ideolojiyi satmak için toplumu estetik yöntemler ile manipüle etmek… Gelecek oturumun içeriÄŸine girdiÄŸi için ÅŸimdilik bu konuyu atlıyoruz.
Su:
80’ler ve 90’larda izlerken sevdiÄŸin filmlere artık neredeyse katlanamıyoruz. Anlattıkları fikirlerden o kadar uzaklaÅŸmışız ki... “Bunu mu beÄŸenmiÅŸtik?” diyoruz. Mesela propagandasını yaptığı ideolojiden çok uzaklaÅŸtığımız için artık bize hitap etmiyor.
Deniz:
Sadece o günü anlatan bir ÅŸeymiÅŸ.
Tolgay:
Ä°lk oturumda takdirle beÄŸeni arasındaki iliÅŸkiye deÄŸinmiÅŸtik. Bu oturumda da sevgi ile beÄŸeni arasındaki iliÅŸkiden bahsedelim. Bir ÅŸeyi sevmeden de beÄŸenebilir miyiz? BeÄŸenmeden sevebilir miyiz? Åžekil olarak beÄŸenmediÄŸimiz ancak anlam olarak beÄŸendiÄŸimiz bir sembolün dövmesini yaptırmamızın nedeni belki de sevgi.
Deniz:
Ä°nsanları neden seversin? Dış görünüÅŸü bir yana, insanın ahlakını ve yaÅŸam ÅŸeklini seversiniz aslında. Sanatta da aynen böyle olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Ahlaklı yapılmış iÅŸleri beÄŸendiÄŸimi fark ettim. Sabırla, emekle ve fedakârlıkla yapılmış iÅŸleri beÄŸeniyorum. EÄŸer bunlar yoksa demek ki kiÅŸi, teknikten veya kullandığı malzemeden kısmış.
Bence sevgi ile beÄŸeni paralel ÅŸeyler. Bir resmin estetik anlatımına hayran kalıp resmi beÄŸenebilirsin. Bir insanın ahlakını beÄŸendiÄŸin için onu sevmeye baÅŸlayabilirsin. Ä°nsanın karakteri ile resmin estetiÄŸi paralel.
Emrah:
BeÄŸeni ile sevgiyi ayrı tutuyorum. Sevgi, iÅŸin içine duyguların girmesiyle oluyor. BeÄŸeni ise daha mekanik ve faydacı kalabiliyor. Bu ayrım, sempatizanlık ve partizanlık gibi. Sempatizanın desteÄŸi normal ÅŸekillerdeyken partizanın refleksleri daha duygusal. Normal taraftar ve holigan da buna örnek olabilir. Sevginin daha düÅŸük tazyikli hâli de beÄŸeni. Sevgi durumunda duygular ve benimseme devreye giriyor. Bir ÅŸeyi beÄŸenip bırakabiliriz; bize ait olmasına veya hayatımız ile bir bütünlük içermesine gerek yok. Bizim olan ise artık beÄŸeni kavramı içinde deÄŸerlendirilmez. Evimizdeki bir tabloyu veya eÅŸyayı beÄŸendiÄŸimizi söylemeyiz. Dışarıda veya baÅŸkasında olanı beÄŸenebilirsiniz. Sahip olduÄŸunu seversin. Sevgide beraberlik, bütünleÅŸme ve benimseme duyguları var. BeÄŸendiÄŸin bir ÅŸeyi kaybetme korkusu yoktur ama sevdiÄŸini kaybetme korkusunu hissedebilirsin.
Alican:
Dylan Thomas’ın “And Death Shall Have No Dominion” isimli ÅŸiirini çok severim. Normalde hiç beÄŸenmeyeceÄŸim bir teknik kullanılarak yazılmış; çok kafiyeli. Ben serbest teknikten daha çok hoÅŸlanıyorum. Ne kadar teknik olarak beÄŸenebileceÄŸim bir eser deÄŸilse de anlam olarak bana çok hitap ediyor. Bu yüzden o ÅŸiiri çok seviyorum. Belki sevgi ile beÄŸeni arasındaki fark budur. BeÄŸeni bir taraftan teknik ile daha çok ilgiliyken sevgide duygulanım ve anlam boyutu devreye giriyor.
Sevgi, onu besleyen ÅŸeyler ile bir baÄŸlam veya toplum içerisinde var oluyor. Shakespeare’in “Tempest” isimli oyununda Caliban isimli kıllı ve canavarımsı bir karakter var. Ä°nsanlar geldiÄŸi zaman Caliban ikinci plana atılıyor. Ama nesnel olarak baktığımızda Caliban o baÄŸlam içerisinde aşırı güzel bir varlık. Oyunun bir film uyarlamasında Caliban karakterini zenci bir balet olarak tasvir etmiÅŸler. Yani ne kadar farklı olsa da bir ÅŸeyin aslında o baÄŸlam içerisinde ne kadar sevilebilir, estetik ve güzel olabileceÄŸini gösteriyor. Bu yüzden baÄŸlam bizi sevmek ve beÄŸenmek yönünde sınırlandırıyor olabilir.
Bora:
BeÄŸeni ve sevgi benim içimdeki biricik ve kiÅŸisel bir ÅŸey. BaÅŸka insanlar ile ortak bir beÄŸeni yakalamak nöronlarla iliÅŸkili olabilir. Yaratılışımızdaki farklılık ve benzerlikler bilimsel olarak kanıtlandığında bunu söyleyebilirim. Onun dışında sevgi de beÄŸeni de bana özgü.
Duygu:
BeÄŸendiÄŸim ÅŸeylerin hakikaten beni ifade ettiÄŸini düÅŸünüyorum. BeÄŸendiklerim, kendimin bir yansıması olmalı. O yüzden politik bir nesnenin seni ifade eden bir ÅŸey olması gerektiÄŸini düÅŸünüyoruz. Bir kıyafeti taşırken de duygusal iliÅŸki kurarken de kendimizin bir temsilini arıyoruz.
Çok ünlü bir ressamın bir eserini beÄŸenmeme ÅŸansımız yok mu? BeÄŸenmediÄŸimi topluma ne kadar söyleyebilirim? O zaman beÄŸenimi sorgulamış olacağım.
Öte yandan beÄŸeni, öznel deÄŸerlendirmelerimiz ve baÅŸkalarıyla iletiÅŸimimizdeki tepkilerimize göre de belirlenebilir. O zaman düÅŸüncelerimin ne kadarı benim gerçeÄŸim?
Deniz:
BeÄŸeni kavramı için öncelikle teknik yapılar olması gerekiyor. Bu yapılar ya herkes tarafından anlaşılabilecek ölçüde evrensel olacak ya da daha kiÅŸisel ve insani noktalara deÄŸebilecek. Bu noktada tercih devreye giriyor.
O zaman ÅŸöyle bir çeÅŸitleme olabilir: kiÅŸisel olarak yaÅŸantından yansımalar bulduÄŸun bir eserin yanında evrensel ve toplumsal konuları iÅŸlemiÅŸ klasik bir yapıtı da beÄŸenebilirsin.
Tolgay:
Anlam ve psikoloji özelinde beÄŸenilerimizin ne kadar ve nasıl kontrolündeyiz? Anılar ve psikolojimiz beÄŸeniyi muÄŸlaklaÅŸtırıyor mu? Anılardan ve psikolojik durumlardan bir iÅŸi arındırıp iÅŸin kalanına baktığımızda onu beÄŸenebilir miyiz? Yoksa deÄŸerlendirmem hep anılar ve psikolojik durum dâhilinde mi oluyor?
Duygu:
Zamana, mekâna ve kiÅŸiye göre deÄŸiÅŸir. O yüzden bir esere olan bugünkü ve yarınki beÄŸenim farklılaÅŸabilecek. BeÄŸeninin o kadar da öznel olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Kültürel yapı ve ait olduÄŸumuz sınıfsal iliÅŸkilere göre etkilendiÄŸimizi, benzerlikler oluÅŸtuÄŸunu ve öznel deÄŸerlendirmelerimizin çoÄŸu noktada kalmadığını düÅŸünüyorum. O da gelecek oturumun konusu.
Alican:
Eser içerisindeki her detayı bütünleyebilmem ve anlamlandırabilmem daha önemli. Eseri yaratanın niyetini bir baÅŸlık altındaki ipuçlarıyla çözmeye çalışabilirim ama anlamsal arka plan, kavramlara hâkimiyet veya duygusal durumumdan ziyade, kendi anlamlandırabildiÄŸim ölçüde bir eseri deÄŸerlendirip beÄŸenebilirim veya beÄŸenmeyebilirim. Benim için bir nesne, gerçek bir nesneye o zaman dönüÅŸebilir çünkü diÄŸer türlü ona bir deÄŸer atfetmem çok zor. Bir hikâyeyi kendi zihnimde oluÅŸturabildiÄŸim ölçüde beÄŸenebilirim. Anlam çok akışkan bir ÅŸey. Onu üreten kiÅŸi de anlamı yönlendiremez. Bir baÅŸlıkla sınırlandırabilir ve bir baÄŸlam içerisine oturtabilir ama hiçbir ÅŸekilde o akışkanlığı yönetemez. ÜrettiÄŸi ÅŸey, herhangi bir insana çok farklı ÅŸekilde konuÅŸacaktır.
Burcu:
Bir ÅŸeyi anlamlandırabilmek için düÅŸünce biçimimiz çok etkili. Önemli bir tiyatro oyununu izlerken alt metnini bilmediÄŸimiz için beÄŸenmeyebiliyoruz. Kendimizi neyle beslediÄŸimiz de çok önemli. Bazen bizi iyi hissettiren ÅŸeyleri, bazen de bizi düÅŸündüren ÅŸeyleri beÄŸenebiliyoruz. Kendimizi nasıl yönlendirdiÄŸimiz ile ilgili. Bazı ÅŸeyleri öylesine de yapabiliyoruz. Müzik dinlerken bazen sadece dans ediyoruz, bazen de ÅŸarkıyı didikleyip çeÅŸitli öÄŸeler yakalayabiliyoruz. Ä°ki durumda da beÄŸendiÄŸini ifade edebilirsin.
Tolgay:
Caz eÄŸitimi aldıktan sonra parçalara ince ayar bakmaya baÅŸladım. Bir parçayı artık o detayda inceleyip beÄŸenebiliyorum. O detaydaki anlamı arıyorum. Alican ise çok farklı yönlerden o parçayı anlamlandırmaya çalışıyor. Ben kendi gerçekliÄŸimde, teknik yazımı ile bir parçayı anlamlandırabilirim. Alican da kendi gerçekliÄŸinde, sözlerinin yarattığı çaÄŸrışımlar ile parçayı anlamlandırabilir. Ä°kimiz de bir eseri, kendi gerçekliÄŸimizdeki anlamlandırmamız yönünde beÄŸenebiliriz.
Ancak ÅŸu kesin ki eser bir ÅŸekilde ikimizle de iletiÅŸim kurabilmiÅŸ ve beÄŸeni konusunda eseri deÄŸerlendirebilmiÅŸiz. Bu da teknik, semantik ve psikolojik frekansların birbirine çok katmanlı olarak üst üste eklenmesi demektir.
Bugün de birçok soru ve konu gelecek oturumun konusuna, beÄŸeninin ekonomik ve politik yönüne, göz kırptı. Bireysel tercihlerimizin dışında çağın, zamanın, kontrol mekanizmalarının ve bulunduÄŸumuz zümrenin baskılarının beÄŸenilerimiz üzerindeki etkilerini de gelecek oturumda konuÅŸacağız. Böylece beÅŸ katman üst üste binecek.
|